30 Eylül 2010 Perşembe

Kelebek Çocuk'a Son Mektup

Yalnızlığa alışmak gibiydi seni sevmek, şimdi sen gittin ya, kalabalığında kayboldum. Bul, çıkar beni aralarından, sev beni diyemem. Bulmazsın, bulsan da çıkarmazsın beni tıktığın insan karmaşasından, çıkarsan da sevmezsin ki, bilirim gücün yetmez beni hissetmeye bedeninin her bir hücresinde.
Kaybetmek için aradığın eski bir oyuncak gibiyim, sense arananlar listemdeki 5 yıldızlı isim. Seni sevmezler, seni sevmeyi bilmezler ya; belki de sevenleri göremeyişindendir anlam kazanma çaban. Ve sen beni göremeyecek kadar kör olmuşsun, anlaşılamama çaban, mistik inançların ve melankoliye aşık olman sanırım nedeni. Olsun yürüyecek daha çok yolumuz var, aynı geleceğe olmasa da, belki pembe bir tavşan yolunu kesecek gözünün alabildiği en geniş bayırda; ya da ben kötü cadının eline düşerim, satar beni ucuz bile denilemeyecek kadar aciz pazarlarda. Hayallerimiz vardı hani, unuttun mu, büyümeyecektik ya..?
Bana veda etmeyecektin ya sanırım artık çok geç ben seni kalbimdeki en uzak adrese postaladım, gönderenin adı yok, tanımazsın da zaten. Hiçbir zaman anlamaya çalışmadın ya, ya da reddedişindendi anlamayışındaki saflık. Merak etme artık seni daha çok seviyorum, bana acı verdiğin için değil, lakin bana acı çekmenin ne demek olduğunu öğrettiğin için. Bu sefer ben sana veda ediyorum sevgilim, artık özgürsün, akıttım seni rimelimden, gidebilirsin..

25 Eylül 2010 Cumartesi

Bir ben var ben dışında..

Yürüdüm, yürüdüğüm yollar kadar büyüdüm.
Kaç kilo çekerdi ki hatıralarım,
Ya da satsam ne kadar ederdi salı pazarında?
Annemden başka kim verirdi bana bu sınırsız değeri,
Ve ben bunu bilerek neden kendime yeni omuzlar aradım?
Gözlerimi kapattığım anda başka bir erkeğin yatağında bulmak istemedim kendimi.
Uykularım yok artık, ak sakallı dede alıp götürdü rüyalarımı.


Yollara düştüm, yollar bana dönüştü zamanla.
Nereye baksam eski bir hata daha.
Gözlerimi kırpmam kadar sürdü yalnızlığım.
Her yer benim silüetlerimle kaplıydı.
Gidebildiğim kadar kalabalık,
Kaldığım kadar yalnızdım.
Gökyüzünü istila etmiş yıldızlar kadar ansızdım.


Görüyorum ki artık yolları götürmüşler başka şehirlere.
Ben ulaşamayayım, onlara yetişemeyeyim diye.
Artık umrumda değil sevemediğim erkekler, inanmadığım efsaneler..
Uğraşmıyorum kendimi avutmaya.
Biliyorum gereği de yok artık.
Giden çoktan yarılamışken yolu,
Ardından su dökmek sadece biraz daha kuraklığa neden olur.
Gerek yok sevgi sözcüklerine, terk ederken.
İnandırıcı olmayacaklar çünkü, ama ben inanacağım bile bile.
Veda etmeyelim de sadece el sallarız, birer yabancı gibi.
Sen öpmezsin beni, bense tutmam ellerini, sarılmayız uzun uzun.


Yürüdüm, yürüdüğüm patikalar kadar küçüldüm.
Umudumu denize fırlattım, 3 kere sekti yavaş yavaş.
Sonra gökyüzüne baktım, gözlerimi kapattım.
Sen yalnızlığına koşa koşa giderken, ben yalnız kalabalıklara daldım.
Ben bırakıp gitseydim seni,
Kaç kilo çekerdi ki yalnızlığım?

10 Eylül 2010 Cuma

Çim adama itiraf-ı aşk..

Biliyorum çok uzun sürmeyecek bu gelişlerin
Bilirsin, severim denizleri
Dalgasına da rüzgarına da katlanırım seversem
Özellikle de dostlukların bu kadar ucuz olduğu bu soluk kentte
Tek doğrum senken hatalarımın sağlamasında
Gitme..
Gidersen yaşayamam değil, yaşarım elbet.
Ama gidersen çok özlerim seni ve özlemeyi sevmem
En çok da seni özlemeyi.
Lütfen, sözümü kesme.
Dinle, bak şarkımız çalıyor.
Kavga etmek için zamanımız kalmadı
Özellikle de sen her an giderken benden
Yapma, bunu bize, bunu bana, bu ıslak şehir duvarlarına yapma
Ağlatma gurbetçi bulutları.
Bak işte, son kez bak yüzüme, öp usulca yanağımdan.
Arkadaşım de, dostum de, sevgilim de.
Sıfatımın hiçbir önemi yok sen gözyaşlamın ellerinden tutarken
Bekle, söyleyeceklerim bitmedi
Kalbini açarsan anlarsın söyleyemediklerimi, neden söyleyemediğimi..
Dostum, emin ol bu bir veda mektubu değil
Bu bir mektup bile değil aslında.
Yalvarış belki de simli bir geceye.
Gençliğimin 5te 2si gitme kal işte, bir kadeh daha al en sevdiğin yaramdan
Bir gece daha kal yanımda, söz sen uyuyana kadar beklemeyeceğim baş ucunda
Ama üstünü örtmeye gelirim sen uykuya daldıktan sonra, hayallerin üşümesin diye
Hayallerin olmadan yaşayamam bilirsin
En çok da hayallerine aşık olmuştum çünkü, onları anlatışlarını,
Hayatın gelgitleri arasında onları kaybedişlerini..
Hayatımın paslanmaz çeliği, yum gözlerini, söz bu kez kimsenin seni incitmesine izin vermeyeceğim
Seni üzmeye kalkışan bütün öcüleri teker teker öldüreceğim.
Sol yanım, gitme!
Seviyorum seni, seviyorum işte!
Arkadaş olarak mı diye sorma, her şeyim olarak seviyorum seni!
Sonbaharım, yazım, kışım, günüm, yılım, gözyaşım..
Seviyorum seni, sevmenin ne olduğunu bilerek hem de!
Öyle seviyorum ben seni işte.
Söyledim en sonunda.
Kelimelerim kalmadı, söyleyecek tüm yalanlarım bitti, mazeretlerimi de kargoyla gönderiyorum yaşanmamış anılarına.
Seviyorum-ben-seni-çok!
Duyuyor musun?
Anlıyor musun?

3 Eylül 2010 Cuma

Mendebur bir Tabutçunun İsyanı..

Yazık.. Yakınım sandıklarım, hep dürbünle baktıklarımmış. Uyanınca anladım, herkesin peri masalındaki prenses olma isteğinin bencillik değil, cahillik olduğunu. Dost dediklerimizin aslında ne dümenler çevirdiğini, tanrıyla konuşunca anladım, çok acımasızdı sözleri, canımı yakmadı ama. İnsanların hep gözde olma isteğinin nedenini çözemedim bir tek, bir tek bu sorum cevapsız kaldı ya da belirsiz.. Çünkü insanlar ne şahibeler altında durmaksızın ezilirken, bazıları sadece yıldızların parlaklığından bahsedebiliyor. Sanatçı ruhunu aşılamaya çalışırken damarlarına, tüpün son 2 damlası eroin oluveriyor. İnsanlar yapmacıklıktan, taklit olmaktan sıyrılamıyor. Herkes aynı, herkes tek, herkes benzer, yani herkes yalancı herkes oyuncu. Herkes oynadığı filmin baş kahramanı. Öyleyse bu filmin yönetmeni kim? Tanrı mı? Varsa..